kader nedir

0 yorum
Allah'ın her şeyi bir kader ile yaratması en büyük nimetlerden birisidir. Kader insanlar için çok büyük bir konfor, büyük bir rahatlıktır. Kadere iman eden, hayatındaki her şeyi, hayatı boyunca karşılaştığı ve karşılaşacağı her olayı Allah'ın kaderinde yarattığını bilen bir insan hayatı boyunca bunun rahatlığını, güvenini ve iç huzurunu yaşar.

Kadere inanan insan rahattır çünkü yarının endişesine kapılmaz. Yarın ne olacağını düşünüp endişe ve sıkıntılar içine girmez. Yarını Allah'ın, kendisi için mutlaka en hayırlı şekilde yaratacağını bilir.

Kadere inanan insan geçmişinde yaptığı hatalardan dolayı da mutsuz olmaz. Çünkü geçmişinde o hataları Allah'ın kendisi için yarattığı kader içinde yaptığını bilir, bunun hayır ve hikmetlerini düşünür. Pişmanlık duyup tevbe eder, aynı hataları tekrarlamamaya gayret eder. Kaderde Allah'ın hatayı da insanın vazgeçmesi, tevbe etmesi için birçok hikmet ve güzellikle yarattığının farkında olur.

Kadere inanan insan ölüm anının da kaderinde olduğunu, Allah'ın dilediği vakitte, yerde ve dilediği şekilde canını alacağını bilir. Allah'ın canını almak için takdir ettiği zaman geldiğinde, hiçkimsenin ve hiçbirşeyin kendisini koruyamayacağını bilir. Bunun için tevekküllüdür. Allah'a inanıp güvendiği için ahirette sonsuz güzel bir yaşam ümidindedir. Allah'ın rızasına uyarak ve kadere iman ederek yaşamış olmanın vicdan rahatlığı içindedir.

KURAN'DA KADER GEÇEĞİ
SAYIN ADNAN OKTAR'IN KRAL KARADENİZ'DEKİ CANLI RÖPORTAJINDAN (12 Nisan 2009) KADER İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI

Kadere inanan insanın içi huzurludur çünkü asla haksızlığa uğrayacağından korkmaz. Allah'a güvenir, Allah'ın her şeyi bildiğini, Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bilir. Karşılaştığı her olayın, Allah'ın karşısına çıkardığı her tepkinin, Allah'ın duyurduğu her sözün kaderinde olduğunu bilir. Kendi verdiği her cevabı, söylediği her sözü Allah dilediği için söylediğini bilir.

Bütün bunların farkında olan, her şeyi kaderinde Allah'ın yarattığı mükemmelik içinde yaşadığını bilen insan, huzurlu, tevekkülü ve mutlu olur.

İnsan dikkat vererek son derece teknik bir iş yapmak zorunda kalabilir. Teknik konuların yine teknik ayrıntılarıyla uğraşması, hatta zahiren gereksiz gibi görünen olaylara dikkat vermesi gerekebilir. Önemli olan böyle bir işle uğraştığında da müminin o işi Allah rızası için yaptığını, ilgilendiği tüm detayları Allah'ın kaderinde yarattığını, o işi de Allah'ın kaderde en ince noktasına kadar tertip edip düzenlediğini bilmesi ve bu gerçeği unutmamasıdır. İnsan bir makinenin bir iç parçasını söküp onu onarmaya çalışıyor, bir rapor için gereken verileri topluyor, bir şirket için bir çizelge hazırlıyor olabilir. Bu işleri yaparken de hata yapmamak için dikkatini bu işlere vermesi, dikkatli düşünüp yine dikkatli davranması gerekiyor olabilir. Burada her ne kadar içinde bulunduğu ortamın teknik çok fazla detayı olsa da, bütün olarak bakıldığında her şeyi yaratan Allah, buradaki olayın da bütününe ve tüm ayrıntılarına da kuşkusuz ki hakimdir.
Onunla uğraşacak olan mühendis henüz daha doğmadan, o makinenin yaratılacağı, o araştırma için kullanılacağı kaderde bellidir. Makinenin her parçası Allah'ın katında belirlenmiştir. İnsanın raporunu hazırladığı şirket Allah'ın kaderde belirlediği zamanda kurulmuştur ve yine Allah'ın belirlediği süreye kadar faaliyetini yapacaktır. O şirketin tek bir tuğlasından, bir kapı koluna, içinde çalışan bir kişinin kol düğmesine kadar her şey kaderde belirlenmiştir. Yüce Rabbimiz, her olayı böyle mükemmel bir şekilde yaratıp, bizlere yaşattığı kader içinde izlettirmektedir.
Allah'ın yarattığı bu mükemmellik içinde, bir işe ne kadar dikkatini verirse versin, insanın, her şeyi Allah'ın yarattığını, kaderde her ayrıntısını belirlediğini unutmaması, yaptığı her şeye Allah'ın şahit olduğunun farkında olması gerekmektedir.

İnsan bir işe tüm dikkatini vererek daldığında da Allah, o an insanın içinde bulunduğu her duruma hakimdir. İnsanın kaderi ve her olayı Allah'ın yarattığını unutmaya eğilimli olduğu anlardan birisi de detaylara daldığı anlardır. Çünkü insan unutmaya, ayrıntıda boğulmaya, aynı anda dikkatini birkaç konuda birden yoğunlaştıramamaya açıktır. Şuuru gayet açıkken ve kaderin farkındayken, 10 dakika sonra bir işe daldığında, eğer düşünmez ve dikkatini kapatırsa, 10 dakika önceki şuur açıklığını ve derinliğini kaybedebilir, unutup tevekkülsüz ve gafil bir tavırda bulunabilir. Mümin hayatında böyle anların oluşmaması için, Allah'ı, kaderi ve Allah'ın her şeyi an an yarattığını sürekli düşünmeli ve bu önemli gerçeği unutup gaflete düşmemek için gereken tüm sebeplere sarılmalıdır.

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Kuran'da da bildirildiği gibi, Allah, insanın içinde bulunduğu her durumu en ince ayrıntısına kadar bilendir. Çünkü zaten insanı da, insanın içinde olduğu bütün hal ve durumları da yaratan Allah'tır. Bir an insanın kafasından geçen bir düşünceyi, aynı anda bedeninin herhangi bir yerinde oluşan bir ağrı hissini, o an elinde okuduğu kitabı, o kitabın hangi kitap olacağından o an okuduğu sayfaya ve o an okuduğu kelimeye kadar her detayı Allah yaratır ve tüm bunlar Allah'ın sonsuz bilgisi dahilindedir. O kişinin o an yaşadığı herhangi bir olayı, kendisi hakkında o an yapılan bir konuşmayı, tam o an çalacak telefonu ve arayan kişiyi Allah en ince ayrıntısına kadar yaratmaktadır. Bunların her biri, Allah'ın belirlediği kaderde mutlaka yaşanacaktır. İnsana düşen, bütün bunları bilerek, Allah'a kalpten teslim olmak, Allah'a derin ve içli bir sevgiyle tevekkül etmektir.

Kaderin anlamı Allah'ın geçmişten geleceğe kadar, yaşanmış ve yaşanacak olan tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. Bu, Allah'ın her varlık ve olay üzerindeki mutlak hakimiyetini ifade eder. İnsanlar yaşamlarındaki olayları ancak yaşadıkları zaman öğrenebilirler. Ama Allah tüm bunları, insanlar henüz karşılaşmadan önce de bilendir. Allah için geçmiş, şu an ve gelecek zaman birdir. Hepsi de Allah'ın ilmi ve kuşatması altındadır. Çünkü bunların hepsini yaratan O'dur.

"Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık." ayetiyle de bildirildiği gibi dünyadaki her varlığın bir kaderi vardır. (Kamer Suresi, 49) Evinizdeki eşyadan yolda gördüğünüz bir taş parçasına, kuru bir ota ya da meyva veren bir daldan tutun da bakkalda rafta duran kavanoza kadar evrendeki canlı cansız tüm varlıkların Allah katında belirlenmiş bir kaderleri vardır. Ve her eşya ya da her canlı varlık için yaratılan kader, sonsuz akıl sahibi Allah tarafından belirlenmiştir.

İnsanın dolaylı ya da direk olarak muhatap olduğu herşey, gördüğü her olay, duyduğu her ses tümüyle kişinin dünya hayatındaki "blok" halindeki yaşamının bir parçasıdır. Evrende meydana gelen büyük ya da küçük hiçbir olay asla tesadüfi olarak gelişmez. Hiçbir çiçek tesadüfi olarak açmaz,  ya da tesadüfi olarak solmaz. Ya da hiçbir insan tesadüfen doğup, tesadüfen ölmez. Hiçbir insan yanlışlıkla ya da kontrolsüz olarak hastalanmaz. Eğer bir iyilikle ya da bir kötülükle karşılaşıyorsa, bu hiçbir zaman için tesadüfi ya da şans eseri gerçekleşmez. Her biri de insanın yaratılışı ile birlikte Allah tarafından özel olarak belirlenmiş ve insanın hayatındaki yerini almıştır.

Allah, "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır." (En'am Suresi, 59) ayetiyle, toprağın ya da okyanusların kilometrelerce derinliklerinde meydana gelen olaylardan tutun da tek bir yaprak tanesinin düşüşüne kadar evrende meydana gelen her hareketin belirlenmiş bir kader üzerine gerçekleştiğini bildirmiştir.

"Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır."(Hadid Suresi, 22) ayetiyle, karşılaşılan her olayın her detayın Allah tarafından özel bir hikmet ve akıl ile planlanmış olduğu bildirilmektedir.

Dünyadaki her varlığın kaderi sonsuz akıl ve  bilgi sahibi olan Allah tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla her ayrıntı, olabilecek en mükemmel şekilde planlanmakta ve olabilecek en hikmetli şekilde yaratılmaktadır. Bu gerçeğin şuruna varan bir insan artık hayatın her anından; olumlu görünenler kadar aksilik gibi görünen anlardan da fazlasıyla hoşnut olacaktır. Çünkü Allah'ın salih kulları için kaderi en güzel şekilde yarattığını bilecektir. Allah'ın güzel gördüğü birşey için, insanın olumsuz bir zanna kapılmasının büyük bir gaflet olduğunu fark edecektir. Bu imani kavrayış, olaylara hayır gözüyle bakmasını ve olaylardaki hayır ve hikmetleri fark etmesini sağlayacaktır.

İnsanın olumsuzluklarla karşılaştığında başına gelen olayın Allah tarafından yaratılmadığını, bir başkasının buna sebep olduğunu sanması ise kişinin kaderi anlayamamış olmasındandır. Çünkü olumsuz gibi görünen her olay aslında birer "kader dersi"dir. Mutlaka hikmet ve hayır gözüyle değerlendirmek gerekir. Büyük, orta derecede önemli ya da önemsiz gibi görünen her olay kaderde hikmet ve hayırla yaratılmıştır. İnsanlar sık karşılaştıkları, istemedikleri şekilde gelişen olaylara aksilik derler. Oysaki aksilikte de hayır ve hikmet vardır. İnsan aksi zanneder halbuki en doğrusu kaderde o olayın o şekilde gerçekleşmesidir.

Gün içinde insanları üzen, rahatlarını kaçıran, onları kızdıran, sıkan, aksilik, terslik olarak adlandırılan olayların hikmet ve hayırlarını Allah bir anda toplu olarak gösterse, kişi üzülmesinin ne kadar yanlış olduğunu hemen anlar. İman eden bir insan bu hayırlar karşısında değil hüzünlenmek tam tersine büyük bir sevinç ve neşe içinde olur. Bu nedenle insana düşen görev, kaderde yani Allah'ın kusursuz yaratışının hikmetli bir detayı olan olaylarda hep hayır ve hikmet aramak ve bu kavrayışa sahip olmanın sevincini yaşamaktır.

... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı her olayı, duyduğu her sözü, muhatap olduğu her detayı yaratan Allah'tır. Allah sonsuz kuvvet, sonsuz akıl, sonsuz adalet ve sonsuz hikmet sahibidir. "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık." ayetiyle de bildirildiği gibi Allah herşeyi belirli bir plan ve hikmet doğrultusunda yaratmaktadır (Kamer Suresi, 49). Allah'ın bu sonsuz güç ve üstünlüğüne karşılık insan ise son derece sınırlı ve aciz bir varlıktır. Hayatta kalabilmek için Allah'ın kendisine imkan tanımasına ve nimet vermesine muhtaçtır. Aklı ve anlayışı, ancak Allah'ın kendisine öğrettiği kadarını kavramaya yeterlidir. Bu durumda Allah'ın sonsuz aklına ve sonsuz hikmetlerle dolu yaratışına teslim olmak insan için büyük bir ihtiyaçtır. Her yaşadığı olayda Allah'ın tüm evrenin ve tüm varlıkların hakimi olduğunu bilecek, kendisinin göremediği, bilemediği olayları Allah'ın görüp bildiğini, kendisinin duyamadığı sesleri O'nun duyduğunu, yine kendisinin habersiz olduğu geçmişteki ve gelecekteki tüm gelişmeleri O'nun bildiğini düşünecek ve böylece de Allah'ın her olayı olabilecek en hikmetli ve en hayırlı şekilde yarattığını görecektir. Bu gerçeğe iman etmek de ona, hayatın her anına şükredebilmeyi bilen üstün bir ahlak kazandıracaktır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak, insan yaşadığı bu iman ile duyduğu her sese, gördüğü her görüntüye, yaşadığı her olaya, kısacası hayatın her anına "hayır gözüyle bakacak" ve böylece hayatı en gerçek ve en doğru şekliyle yorumlayabilmiş olacaktır.

İnsanın iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz gibi görünen tüm olayları her ne olursa olsun mutlaka hayra yorması, Allah'a karşı duyulan samimi imandan kaynaklanan önemli bir ahlak özelliği ve yine imanın getirdiği bir yaşam şeklidir. Ve bu gerçeğin farkına varmak da insana dünyada ve ahirette tüm nimetlerin kapısını açan, kişinin hayatına huzur ve esenlik getiren önemli bir konudur.

Gün içinde müminin hiçbir şeye üzülüp meyus olmaması, imanı doğru anladığının bir göstergesidir. Karşılaşılan olayları hayır gözüyle değerlendirememek, sürekli tedirginlik, korku, ümitsizlik, aksilik beklentisi, hüzün, duygusallaşmak ise, tertemiz, açık bir imanı puslu anlamanın alametleridir. Bu pus hemen kaldırılmalı, kesintisiz iman neşesi sabit hayat özelliği haline getirilmelidir. Allah'a iman eden bir insan terslik veya hata gibi görünen bir olayla karşılaştığında, aslında bunun kendisi için mutlaka en hayırlısı olduğunu bilmelidir. "Aksilik", "terslik", "keşke" gibi kelimeleri ise ancak  ders almak, ibret çıkarmak amacıyla kullanmalıdır. Yani, "bu olay hikmetli ve hayırlı, fakat bir dahaki seferde aynı hatayı yapmayayım, şu an öğrendiğim şekilde doğrusunu yapayım" şeklinde bir bakış açısı içinde olmalıdır. Tekrar aynı zorlukla karşılaşırsa veya aynı hataya düşerse, yine hayır ve hikmetle yaratıldığını aklından asla çıkarmamalı ve "bir dahaki sefere doğrusunu yapayım" diye niyet etmelidir. Hatta aynı olay defalarca tekrarlansa, yine müslüman için bunun hayır olduğunu bilmelidir; çünkü bu, Allah'ın kanunudur ve Allah'ın kanunu asla bozulmaz.

Bir insanın nefsinin mutmain, dengeli hale gelmesi, ancak Rabbimiz'den gelen hayır ve hikmetin kesintisiz devam ettiğini bilmesi ile olur. Bu hakikati kavramak dünyada mümin için büyük bir nimettir. Dinden uzak, inkar içindeki insan kesintisiz azap içindedir; her olayı kendi aleyhinde yorumlar. Ve bundan dolayı da sürekli sıkıntı içindedir. Mümin ise sürekli hikmet ve hayrın sevincini yaşar.

Ortalı bir tavır içinde olmak; karşılaştığı olayları hem hayra hem şerre yorarak azap içinde kalmak ahirette mümine büyük utanç verebilir. Bu kadar açık ve kolay olan  bir gerçeği tembellik ve gafletle anlamazlıktan gelmek, vicdana ve akla tam kabul ettirmemek ahirette ve dünyada azaba sebep olabilir. Bilinmelidir ki, Allah'ın hazırladığı kader bütün olarak kusursuz yaratılmıştır. Milyonlarca olaydan oluşan bu bütünde, hayır gözüyle bakan insan için sadece güzellikler, hayırlar ve hikmetler vardır. İmanlı bir mümin irade ve akıl ile gün içinde hiçbir olayda şeytanın tuzağına düşmez. Olayın şekli, kişileri, günü, yeri ne olursa olsun aynı hayır hükmünde olduğunu asla unutmaz. Kendisi o an bu hayrı göremiyor olabilir; ama önemli olan herşeyin hayırla yaratıldığına kesin olarak inanmaktır.

İnsan belki bir olayın hayrını seneler sonra öğrenebilir veya hiç öğrenmeyebilir. Belki de Allah, karşılaştığı zor bir durumun hayrını ona ahirette gösterecektir. Sonuç olarak tevekküllü ve kadere teslim olmuş bir insanın yapması gereken, her olayı - kendi hikmetini kavrasın veya kavramasın- hayır gözüyle değerlendirmek ve herşeyden razı olmaktır.

Kimi insanlar Allah'ın varlığını bilir, tüm evreni ve insanı yaratanın Allah olduğunu idrak ederler. Yağmuru yağdıranın, şimşeği çaktıranın ya da güneşi doğduranın Allah olduğunu bilirler. Aksi bir düşünceye asla ihtimal dahi vermezler. Ancak günlük hayatta karşılarına çıkan olayların ya da küçük gibi görünen detayların Allah'tan bağımsız olarak geliştiğini sanırlar. Oysa ki evlerine giren bir hırsızı, ayaklarına takılan bir taşı, yağan bir yağmuru, ürün veren ya da çoraklaşan bir araziyi, rast giden ya da zarara uğrayan bir işi, unutulup yanan bir yemeği de yaratan hep Allah'tır. Bu konuda insanın düşünce ufkunu alabildiğince genişleterek tefekkür etmesi gerekir. Çünkü hiçbir olay, hiçbir detay yoktur ki Allah'ın bilgisi dışında var olmuş olsun. Her olay çok ince bir plan üzerine Allah tarafından sonsuz akıl ve hikmet ile tasarlanmış ve yaratılmıştır. İnsanın ayağına sıçrayan bir çamur damlasından tutun da, patlayan bir lastikten, ciltte oluşan bir pürüzden, bir hastalıktan, yolunda gitmiyor gibi görünen bir işe, yazılan bir yazıdan söylenen en ufak bir söze kadar herşey özel bir plan üzerine Allah tarafından insanın karşısına çıkarılmaktadır.

İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı iyi ya da kötü gibi görünen her olayı Allah yaratmaktadır. Yaşam bir bütün olarak yeryüzünün tek hakimi olan Allah tarafından kontrol edilmektedir. Allah kusursuz, mükemmel, hikmetli ve en güzel şekilde yaratandır. Bu, Allah'ın yaratmış olduğu kaderdir; Allah'ın yarattığı kaderdeki olaylar arasından bir kısmını ayırıp bir kenara almak ve bunlara iyi diğerlerine ise kötü gibi bir yakıştırma yapmak mümkün değildir. Öyleyse insana düşen bu mükemmelliği görüp takdir etmek ve Allah'ın aklının olabilecek en kusursuz sonuçları yaratacağını bilerek her olayı hayra yormaktır. Zira Allah'a iman eden ve imanı ile her olayı hayır gözüyle değerlendirip, hayra yorumlayan bir insan dünyada da ahirette de hep hayır ve güzellikle karşılaşacaktır.

Kader müslüman için baştan sona kusursuz hazırlanmış, hikmet ve hayırlarla dolu bir cennet hazırlığıdır. Müminin bu dünyada karşılaştığı her zorluk cennette sonsuza kadar alacağı zevklerin, neşenin, huzurun kaynağıdır. "Zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" (İnşirah Suresi, 5) ayeti de aslında bir yönü ile bu gerçeğe işaret etmektedir. Müminin gösterdiği bir parça sabır ve cesaret, çok güzel nimetlerle sonsuza kadar mükafatlandırılmış halde kaderde yazılıdır.

Bir mümin gün içerisinde bazı olaylara üzülebilir, tedirginlik hissedebilir. Ancak bu üzüntü ve tedirginliğin sebebi, karşısına çıkan olayın kaderde olduğunu, Allah tarafından yaratıldığını unutmuş olmasıdır. Ona, "bu olayı Allah hayırla yarattı" dense eğer o anda gafil değilse hemen açılır ve rahatlar. Bu yüzden müslüman an an her olayın kaderde olduğunu daima hatırlamalı ve hatırlatmalıdır. Allah'ın sonsuz evvelden hazırladığı olaya saygı gösterip, Allah'a tevekkül edip, hayır ve hikmetle meydana gelen olayın güzelliklerini, hikmetlerini anlamaya çalışmalıdır. Dileyen insan için, Allah'ın dilemesi dışında, bu gerçeği anlayamama diye bir şey yoktur. Belki bu olaydaki sayısız hayır ve hikmetin tamamını tespit edememe olabilir; ama eğer bir olay gerçekleşmişse bilinmelidir ki o zaten müslüman için Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetle birlikte gerçekleşmiştir.

Müminler her olayı en ince detayına kadar Allah'ın yarattığını ve hepsinin kaderde önceden takdir edilmiş olaylar olduğunu bilerek, büyük bir teslimiyet içerisinde yaşarlar. Elbette inananlar da yaşamları boyunca pek çok zorluk ve çeşitli imtihanlarla karşılaşırlar. Ama asla "keşke şöyle olsaydı", "böyle yapsaydım daha hayırlı olurdu" gibi sözler söylemez ve böyle kuruntulara kapılmazlar. Olayların özünde belki de hiç bilmeyecekleri bir hikmet ve hayır olduğuna kesin olarak iman ederler. Böylece hoşlarına gitmeyen, sıkıntılı görünen durumlarda bile son derece huzurlu bir yaşam sürerler.

İnsanın tek kurtuluşu, tüm olayları Allah'ın mutlaka bir hayır ve hikmet üzerine yarattığını bilerek yaşamaktır. Mümin, istisnasız karşılaştığı her olayın Allah tarafından, bir hayır ve hikmetle yaratıldığını bilirse, Allah'a gerçek manada tevekkül eder. Tahammülle değil, güzel bir sabırla sabrederse kulluk görevine uygun davranmış olur. Güvenlik, huzur ve güç sağlamak Allah'ın gücü ile oluşan bir şeydir. Dua ve tevekkülle hep      Allah'ın yanında olmak ve herşeyi Allah'tan beklemek müminin vasfıdır.

Biz Allah'ın varlığını gözlerimizle algılayamayız. Ama Allah bizim içimizi, dışımızı, bakışlarımızı, düşüncelerimizi tam olarak kuşatmıştır. O'nun bilgisi dışında biz tek bir söz söyleyemeyiz, hatta tek bir nefes dahi alamayız.

"Hayatımız boyunca karşımıza çıkan tüm olayları seyrederken, bize en yakın olan varlık, herhangi bir algı değil, Allah'ın Kendisi'dir. Kuran'da yer alan "Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız" (Kaf Suresi, 16) ayetinin sırrı da bu gerçekte gizlidir. Bir insan kendi bedeninin "madde"den oluştuğunu zannettiğinde bu önemli gerçeği kavrayamaz. Çünkü örneğin "kendi" zannettiği yer beyniyse, dışarısı olarak kabul ettiği yer kendisine 20-30 cm gibi belirli bir uzaklıkta olur. Ama madde diye bir şeyin var olmadığını, herşeyin hayal olduğunu kavradığında, artık dışarısı, içerisi, uzak, yakın gibi kavramlar anlamsızlaşır. Allah kendisini çepeçevre kuşatmıştır ve ona "sonsuz yakın"dır.
Allah insanlara "sonsuz yakın" olduğunu, "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım..." (Bakara Suresi, 186) ayeti ile de bildirir. Bir başka ayette geçen, "muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır" (İsra Suresi, 60) ifadesi de yine aynı gerçeği haber verir.

İnsan kendisine en yakın olan varlığın yine kendisi olduğunu sanarak yanılır. Oysa Allah bize, kendimizden bile daha yakındır. "Hele can boğaza gelip dayandığında, ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz, Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz." (Vakıa Suresi, 83-85) ayetiyle Allah bu gerçeği bize hatırlatmıştır. Ancak ayette de bildirildiği gibi insanlar gözleriyle görmedikleri için bu olağanüstü gerçekten habersiz yaşarlar.

"Sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır" (Saffat Suresi, 96) ayeti yaşadığımız tüm olayların Allah'ın kontrolü altında gerçekleştiğini gösterir. Kuran'da bu gerçek bildirilmekte ve "... attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı..." (Enfal Suresi, 17) ayetiyle, hiçbir fiilin Allah'tan bağımsız olmadığı vurgulanmaktadır. İnsan Allah'ın tecellisi olan gölge bir varlık olduğu için atma eylemini yapan kendisi olamaz. Ancak Allah bu gölge varlığa kendisinin attığı hissini vermektedir. Gerçekte ise tüm fiilleri gerçekleştiren Allah'tır. Bu durumda kişinin yaptığı işleri kendisine ait fiiller olarak kabul etmesi, açıkça kendini aldatmasıdır.
Gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz herşey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu, yoktan var ettiğini belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların asıllarını duyu organları yoluyla göremez veya hissedemez veya duyamazlar. Gördükleri ve hissettikleri, bu varlıkların beyinlerindeki kopyalarıdır. Bu ilmi bir gerçektir ve bugün tüm tıp fakültelerinde öğretilen bilimsel bir konudur.

Kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları "tek bir an" içinde yaratmış olmasıdır. Bu da, Allah Katında evrenin yaratılış anından kıyamete kadar olan her olayın yaşanmış ve bitmiş olması demektir. İnsanların önemli bir bölümü, Allah'ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini, Allah Katında geçmiş ve gelecek tüm olayların nasıl yaşanıp bittiğini ve kaderin gerçekliğini bir türlü kavrayamazlar. Oysa "yaşanmamış olaylar" bizim açımızdan yaşanmamış olaylardır. Çünkü biz Allah'ın yarattığı zamana bağlı olarak yaşamımızı sürdürürüz ve hafızamıza verilen bilgiler olmadan hiçbir şey bilemeyiz. Allah, dünyadaki imtihan ortamı gereği "gelecek" olarak isimlendirdiğimiz olayları hafızamıza vermediği için, gelecekte ne olacağını da bilemeyiz. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir, zaten bunların tümünü yoktan yaratan Kendisidir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Allah bir olayın sonunu görmek için beklemez. Zaten bir olayın başı da sonu da O'nun katında tek bir anda yaşanır. Örneğin Firavun'un nasıl bir sona uğradığını Allah daha Hz. Musa'yı Firavun'a göndermeden. Hz. Musa daha doğmadan, hatta Mısır devleti daha kurulmadan önce bilir ve tüm bu olaylar Firavun'un sonu ile birlikte Allah Katında tek bir an olarak yaşanmıştır. Geçmiş ve gelecek hazır olarak Allah'ın daima sonsuz hafızasındadır, hepsi aynı anda mevcuttur.

Bir insan tüm hayatını bir film şeridi olarak düşünürse, biz bu şeridi video kasetten seyreder gibi seyrederiz ve kasedi ileri almak gibi bir imkanımız yoktur. Allah ise, bu film şeridinin tamamını aynı anda bilir. Zaten bu filmi tüm detaylarıyla yaratmış olan Allah'tır. Biz nasıl bir cetvelin başını, ortasını ve sonunu bir kerede görebiliyorsak, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak sarıp kuşatmıştır. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah'ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bu, dünya üzerindeki bütün insanların kaderleri için bu şekildedir. Bugüne kadar yaratılmış ve bugünden sonra da yaratılacak olan bütün insanların dünya ve ahiretteki hayatları, her anları ile Allah'ın Katında hazır ve yaşanmış olarak bulunmaktadır. Allah'ın sonsuz "hıfzı"nda, milyarlarca insanla birlikte tüm canlıların, gezegenlerin, bitkilerin, eşyaların kaderinde yazılı olaylar da hiç eksilmeden veya kaybolmadan durmaktadır. Kader gerçeği, Allah'ın Hafız (Muhafaza eden, Koruyan) sıfatının, sonsuz gücünün, kudretinin ve büyüklüğünün tecellilerinden biridir.

Biz, bize verilen telkinden dolayı, geçmiş, şu an ve gelecek gibi bölümlere ayrılmış zaman dilimlerini yaşadığımızı zannederiz. Oysa, "geçmiş" gibi bir kavrama sahip olmamızın tek nedeni, hafızamıza bazı olayların verilmesidir. Örneğin, ilkokula kaydolduğumuz an hafızamızda bulunan bir bilgidir ve biz bu nedenle bunu geçmiş bir olay olarak algılarız. Gelecekle ilgili olaylar ise hafızamızda bulunmaz. Bu nedenle biz henüz haberdar olmadığımız bu olayları "yaşanacak", "gelecekte meydana gelecek" olaylar olarak kabul ederiz. Oysa geçmiş nasıl bizim için yaşanmış, tecrübe edilmiş, görülmüş olaylar ise, gelecek de aynı şekilde yaşanmıştır. Ancak bu olaylar bizim hafızamıza verilmediği için biz bunları bilemeyiz.

Eğer Allah, gelecekle ilgili olayları da hafızamıza vermiş olsaydı, o zaman gelecek de bizim için geçmiş olurdu. Örneğin, 30 yaşındaki bir insanın hafızasında 30 yıllık hatıralar, olaylar bulunur ve bu nedenle bu insan 30 yıllık bir geçmişi olduğunu düşünür. Eğer bu insanın hafızasına 30 ile 70 yaş arasındaki geleceğine dair olaylar da verilecek olsa, o zaman 30 yaşındaki bu insan için hem 30 yılı hem de 30 ile 70 yaşı arasındaki "geleceği" geçmişi haline gelir. Çünkü, bu durumda geçmişi de geleceği de hafızasında mevcut bulunacak, her ikisi de onun için yaşanmış, görülmüş, tecrübe edilmiş olaylar olacaktır.

Ancak Allah, bize olayları belli bir sıra içinde, küçükten büyüğe doğru akacak şekilde, sanki geçmişten geleceğe akan bir zaman varmış gibi algılattığı için, bize geleceğimizle ilgili olayları bildirmez, bunların bilgisini hafızamıza vermez. Gelecek bizim hafızamızda yoktur, ancak Allah'ın sonsuz hıfzında, tüm insanların geçmişleri ve gelecekleri bulunmaktadır. Bu, bir insanın hayatını, zaten mevcut olan bir filmden izlemesi gibidir. Film, zaten çekilmiş ve bitmiştir. Ancak, bu filmi ileri sarma imkanı bulunmayan insan, kareleri teker teker seyrettikçe hayatını görür. Henüz seyretmediği karelerin ise geleceği olduğunu zannederek yanılır.
ZAMANSIZLIK VE KADER GERÇEĞİ
Zaman ve mekan mutlak olmayan, başlangıçları olan, Allah'ın yoktan var ettiği kavramlardır. Zamanı ve mekanı yaratan Allah, elbette ki bunlaratabi değildir. Allah, zamanın her anını zamansızlıkta belirlemiş, tespit etmiş ve yaratmıştır. İşte materyalistlerin akıl erdiremedikleri "Kadergerçeğinin özü de buradadır.

Madde ve zaman, yoktan nasıl yaratıldı? Bizim için yüzyıllar süren bir zaman dilimi, bir başka boyutta nasıl tek bir "an" olabilir? Big Bang teorisi Evren'in yaratılışı ile ilgili hangi gerçekleri gösteriyor? Einstein'ın Rölativite Teorisi neleri, nasıl açıklıyor? Bu kitapta tüm bu soruların cevapları, zamanın ve maddenin mutlak birer gerçek değil, birer algı olduğu anlatılıyor. >>
-
 ZAMANIN GÖRECELİĞİ BİR KEZ DAHA İSPATLANDI
 LEVH-İ MAHFUZ VE ZAMANSIZLIK GERÇEĞİ: YAŞAMIMIZ 'TEK BİR ANDAN' İBARET
 BİLİMİN İSPATLADIĞI GERÇEK: YAŞANMIŞ KADERİNİZİ SEYREDİYORSUNUZ!



Bu sitede yayınlanan tüm materyali, siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalayabilir ve çoğaltabilirsiniz.www.kadernedir.com

Devamı.. »

dünya harikaları

0 yorum

Gosse Uçurumları

gosse_ucurumlariEtrafı sarp ve çıplak kayalıklarla çevrili bu gizemli krater bir kuyruklu yıldızın yerküreye düştüğü anda açtığı dev bir yara aslında.
Dinozorlar Avustralya'nın yeşil derinliklerinde yiyecek peşinde koşarken, yeryüzüne çarpan dev bir ateş topu, 1945 yılında Japonya'nın Hiroşima kentini yok eden nükleer bombadan yüz binlerce kere daha büyük bir güçle düştüğü yerde taş taş üstünde bırakmadı. Mantar biçimli devasa büyüklükte bir toz bulutu ve enkaz yavaş
   

Erta Ale Yanardağı

Erta Ale VolkanıDanakil Çöküntüsünden bir volkan kuşağı yükselir; bir korku, sıkıntı ve ölüm manzarası. İngiliz kâşif Ludovico M. Nesbitt, 1934 yılında notlarına şu kaydı düşer: "Torunlarımız belki bir gün yıldızlara yolculuk yapmanın ne demek olduğunu keşfedecekler ve yükseklerden, yeryüzünün bilinmeyen yerlerine bin bir zorlukla ulaşmaya çalışmış olan bizlere bakıp gülümseyecekler.
   

Ahaggar Dağları

ahaggar_daglari
 Sahra'da özellikle güneş tepedeyken, ufuk hiç görünmez; yalnızca sınırları çok yakında ya da uzakta olabilecek bulanık bir belirsizlik hâkimdir. In Salah vahasından, büyük çölün ortasına doğru güneye ilerledikçe, yoğunlaşan opaklığın her iki tarafı da kaplayan karartırım yavaş yavaş farkına varırsınız. Bu gidiş aşamalı olarak, yüksek ve sonsuz görünen bir uçuruma, yani Cezayir'deki Ahaggar masifinin en dıştaki burcuna varır.
   

Assal Gölü

Assal Gölü
Dünyanın en tuzlu su kütlesi; belki de Afrika'yı ikiye ayırmak üzere çatlamakta olan topraklar üzerinde yer alır. Eski Romalıların, Afrika'nın doğa harikalarının sunduğu bolluktan öyle doygun hale geldiği bir dönem oldu ki, en son gezginlerin öykülerini kibarca, 'Afrika'nın dışında her zaman yeni bir şeyler vardır' diyerek karşılıyorlardı. Oysa gerçek şuydu ki onlar tüm kıtanın vaat ettiğinden yalnızca birkaç çekingen yudumdan fazlasını alamamıştı.
   

Kongo Nehri

kongo-nehri
Bir zamanlar Zaire olarak bilinen kudretli Kongo Nehri Afrika'nın kalbinden Atlantik'e uzanan bir yayçizer. Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Zambiya sınırı üzerinde tek tük ağaçların göründüğü otlaklardan Atlantik'e doğru çizdiği eğri boyunca, büyük Kongo Nehri'nden sayısız kol çıkar. Bütün bu kollarıyla birlikte nehir, yağmur ormanları ve yüksek otlaklardan oluşan kabaca Hindistan büyüklüğünde bir alanda biriken suyu boşaltır.

Devamı.. »

fenerbahçe tarihi

0 yorum
Tarihçe


 


Kadıköy ve Fenerbahçesi; 
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla
Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar...
Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...
Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;
İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya daantrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola koyulurlardı (*1). Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.
Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de "Football Club Smyrne"nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Associationadı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki "Football Association" takımı, iki yıl içerisinde "İzmir Karması" ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.

Devamı.. »

Adsense nedir

0 yorum

Adsense nedir?

Web Platformundaki site sayısı gün geçtikçe artıyor. Çoğu insan web sitelerini hangi amaçla faaliyete geçirirse geçirsin para kazanma amacıda mutlaka güdüyor. İnternet üzerinden öyle bir yer olmaliki hem reklamverenleri hem de reklam yayıncılarını bir yerde toplasın, aynı zamandada bu platformu dünya'nın bir numaralı web sitesi altında kurulsun, işte bu tanım belkide Adsense'yi anlatmaya yetmiyor bile. Dünya'nın bir numaralı arama motoru Google, İnternet sitelerine reklamverenleri Adwords, reklam yayıncılarınıysa Adsense programı altında toplamıştır. Adsense; Web site sahiplerinin kendi sitelerinde reklamverenlerin reklamlarını yayımlasına olanak veren bunun sonucunda her reklam tıklama başı ödeme yapan, reklam yayıncılarını tek bir çatı altında toplayan google'ın bir servisidiradsense

Adsense'ye üye olmak ücretli mi?

Hayır, adsense programına üye olmak ücretsizdir.

Adsense'ye nasıl üye olabilirim?

Adsense'ye herkes üye olabilir. Yalnız adsense'ye üyelikte onay şartı vardır. Sadece üyelik başvurusunda bulunursunuz eğer siteniz onaydan geçerse sitenizde reklam yayımlaya başlarsınız. Başvuru için https://www.google.com/adsense/v3/signup?utm_content=nsufv1 linkini kullanabilirsiniz.

Adsense'ye üye oluyorum fakat başvurum kabul edilmiyor?

Adsense'ye üye olup başvurunuz kabul edilmiyorsa siteniz kalite yönergelerine uygun olmayabilir. Adsense'ye üyelik pek çok şarta bağlı olabilir örneğin; Benzersiz bir script ve tasarım, spam yapılarak düzgün bir şekilde girilmiş title ve description bilgileri, site ile uygun özgün içerikler bulunan bir site programa daha çabuk kabul edilir.

Adsense'ye başvurunun incelenmesi kaç gün sürer?

Min 7, maximum 20 gün sürebilmektedir.

Sitemde nasıl reklam yayımlarım?

Başvurunuz kabul edildikten sonra http://www.google.com/adsense adresinden mail adresiniz ve şifrenizle giriş yaparsınız. Reklam oluşturma panelinden istediğiniz şekle uygun reklam birimlerini seçersiniz daha sonra oluşturduğunu reklam ile ilgili size bir kod verilir sitenizde nereye reklam yerleştirmek istiyorsanız kodları oraya yerleştirmelisiniz.

Arama için AdSense nedir?

Arama için AdSense, kullanıcılara web araması sunmak amacıyla sitenize Özel Arama Motoru yerleştirmenize olanak sağlayan ücretsiz bir üründür. Bu servis sayesinde gelirlerinizi arttırabilirsiniz.

Adsense hesabım neden kapatılıyor?

Sitelerinizin özgün olmaması , sitenizin kalite yönergelerine uygun olmaması, sitenizin içeriğinin uygunsuz olması, uygunsuz reklam yerleşimi, kopya içerik, reklamlarınızın saldırı alması gibi nedenlerden hesaplarınız devre dışı bırakılabilir.

Başka siteler hile yapıyor ne yapmalıyım?

Hile yapan, tıklamaya teşvik eden, uygunsuz içeriklerde adsense reklamı yayımlayan siteleri http://support.google.com/adsense/bin/static.py?hl=tr&ts=1190500&page=ts.cs adresinden şikayet edebilirsiniz.

Adsense ürünleri nelerdir?

1- İçerik için AdSense
2- Arama için AdSense
3- Video için AdSense
4- Oyunlar için AdSense
5- Mobil için AdSense
6- Özet Akışları için AdSense
7- Alanlar için AdSense

Ödemeler nasıl alınıyor?

Adsensede 100$ ödeme eşiğini geçtiğinizde ödemeniz bulunduğunuz ay değil bir sonraki ay banka hesabınıza yada çek ile adresinize gönderilmektedir.

Ödeme almak için ne yapmalıyım?

Adresinize Google tarafından gönderilecek bir pin numarası olacaktır bu pin numarasını hesabınızda istenen yere girmelisiniz. Ödeme almak için adsense sayfanızın ödeme ayarları kısmından banka bilgilerinizi düzgün girmeli, banka hesabınızı onaylamasınız. Onay işlemi sırasında banka hesabınıza 0.24 TL vb. gibi bir rakam gönderilir. Siz bu rakamı doğrulama kısmına girerek banka hesabınızı onaylarsınız. Dilerseniz ödeme bekletme seçeneğini seçerek ödemeleriniz toplu bir şekilde yapılmasını sağlayabilirsiniz.

Adsense'den ne kadar kazanacağım?

Site içeriğiniz, sitenizdeki reklam yerleşimi, ziyaretçi sayınıza göre kazancınız değişebilmektedir.

Adsense kullanmanın dezavantajları nelerdir?

Adsense reklam yayımcılarına ciddi gelir imkanı sağlamakta fakat bizce programın olumsuz taraflarıda vardır. Her türlü özeni göstermenize rağmen hiçbir şekilde sebepsiz kapatılan hesapların kesin olarak neden kapatıldığına dair herhangi bir bilgi alamamak. Programdan atılan sitelerin kusurları düzeltilerek tekrar programa katılma başvurusunun çok katı bir şekilde ban'ının kaldırılmaması gibi sebepleri söyleyebiliriz. Neyseki Adsense programında son söylediğimiz site banı ile ilgili maddede iyileştirmeye gidildi bu oldukça sevindirici yani artık eskisi gibi programdan atılan siteleriniz öyle kalmıyor sorunları düzelterek durumunuza itiraz ederseni incelemenin ardından siteniz tekrardan programa dahil olabiliyor.



Devamı.. »

Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı

0 yorum
Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı Yorum yok 
Hangi mimar, hangi zamanda ya da nereye kendi sanatını yansıtmış hiç farketmez, mimarlığın fikirle bütünleştirildiği her noktada yeni bir sanat eseri doğar. İşte biz bu sanat eserlerini sizler için araştırdık ve belki de görünce varlığından şüphe edeceğiniz yapıların nasıl sadece mimarlığı teknik olarak değil de, yaratıcılığın ortaya çıkarılması için kullanılan bir sanat çeşidi olduğunu kanıtladık. Artık yeteri kadar merak ettiyseniz, başlayabiliriz! İşte mimari açıdan en dikkat çekici 10 yapı.... 

Cubic Houses Rotterdam Netherlands 597x400 Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı

Kübik evlere bir sanat eseri ya da mimari bir yapı olarak mı bakarsınız, orası sizlere kalmış. Fakat yapı, geometrik şekiller ve dengenin bir fikirle ne kadar bütünleşebileceğini bizlere kanıtlıyor. Bu evlerin bir kısmı okul, bir kısmı da ofis olarak kullanılıyor. Hollanda Rotterdam’da bulunan küp evlerde ders alan öğrenciler akustiğin, içinde yaşamanın ve ders almanın çok rahatsız edici olduğunu ifade ediyorlar. Ayrıca Kübik evlerin,  Hollanda’nın turizm faaliyetlerini artıran en büyük faktörlerden biri olduğu da bir gerçek.  9 Cybertecture Yumurta (Mumbai, Hindistan) ... 


Cybertecture Egg Mumbai India 533x400 Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı

Şekillerin renklerle birleştirilince daha belirgin bir hal aldığını bize gösteren bu yapı, ilk bakışta legodan yapılmış bir binayı anımsatıyor, 33 bin metre kare alanlık yer kaplıyor ve ayrıca 13 kattan oluşuyor. Yumurta şeklinde tasarlanmış bu bina, dünyanın en ilginç mimarilerinden biri olarak anılırken, aynı zamanda en akıllı binalarından biri olarak da inşa edilmiş. Bu bina güneş enerjisinden maksimum düzeyde faydalanacak şekilde tasarlanmış. Ayrıca çevre dostu ve ekolojik dengeye uyumlu olması, onu 21 yüzyıl mimarisinin en önemli örneklerinden biri yapmıştır. 8 Dans Eden Bina (Prag, Çek Cumhuriyeti) ... 
Dancing Building Prague Czech Republic 300x400 Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı

Mimarının, dans eden bir çiftten esinlenerek ortaya çıkardığı bu eser,  adını da ilham kaynağından alıyor. Dans Eden Ev, aslında Hollanda kökenli bir sigorta şirketi olmasının yanında  Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da, şehir merkezinde inşa edilen binaya verilen takma isimdir. Dans eden iki partneri sembolize ettiği için “Fred and Ginger” olarak adlandırılan bu yapı, bölgede yaygın olan  binalar arasında oldukça dikkat çekiyor. Yapıya verilen başka bir isim de “Sarhoş Ev”’dir.... 
Erwin Wurm House Attack Viena Austria 320x400 Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı
Bir binanın tepesinde ters duran yazlık bir ev, işte bu mimari eseri ilginç kılan şey. Bu binayı gördüğünüzde gerçek olduğuna inanmayabilir, ya da oldukça şaşırabilirsiniz ama yaratıcılık dendiğinde bundan sonra kuşkusuz Erwin Wurm’ın  House Attack eseri gelecektir aklınıza. Hakkında bir sürü sanat tartışmasının ve eleştirisinin yer aldığı bu eser aslında Avustralya’nın başkenti Viyana’da yer alan bir müzedir. 

6 Kansas Şehri Halk Kütüphanesi (Missouri, ABD)... 

Kansas City Public Library Missouri United States 600x400 Mimari Açıdan En Dikkat Çekici 10 Yapı


Yüksek teknolojinin hakim olduğu şu günlerde herşeyin bilgisayarlar, telefonlar ve internet etrafında dönmesi maalesef  ki kütüphanelere olan ilgiyi oldukça azalttı. Bu nedenden dolayı, Amerika’nın Kansas eyaletinde insanların kütüphanelere olan eski ilgisini geri getirecek bir kampanya başlatıldı ve sonucunda, asırlık eski eğitim binası, olağan üstü bir tasarım ile bugünkü Kansas Halk Kütüphanesine dönüştü. Kütüphane tamamlandığında dünyanın en meşhur binası olmakla birlikte en sıradışı mimarileri arasına girmekte de gecikmedi. Görenleri şaşırtan bu yapıya aslında “işte tam bir kütüphane!” diyebiliriz. Bunun bir müze, heykel ya da kütüphane dışında herşey olduğunu düşünebilirsiniz, ama hem ... 


.

Devamı.. »

Gezegenler

0 yorum

Yıldızlara ve Gezegenlere Dokunun, Dijital Planetaryum
Güneş etrafında, elips şeklinde bir yörünge çizerek, dönen gök cisimleri Günümüzde gezegen denildiği zaman, başta dünyamız olmak üzere, Güneş etrafında dönen diğer sekiz gezegen akla gelmektedir. Fakat uzayda nice güneşler etrafında nice gezegenler dönmektedir. Sadece galaksimiz Samanyolu’nda iki yüz milyar yıldız bulunduğunu göz önüne alırsak, bir galakside iki trilyona yakın gezegenin varlığından söz edilebilir. Dünyamız dahil olmak üzere Güneş etrafında dönen dokuz gezegen inceleyebildiğimiz yegane gezegenlerdir. Bu gezegenler uzayda parlayan yıldızlardan kolaylıkla ayırt edilebilir. Şöyle ki, gezegenlerin ışıkları yıldızlar gibi kırpışmaz. Işıkları atmosferden doğrudan doğruya gelir. Sistemimizdeki gezegenlerin yoğunlukları, büyüklüklerine göre değişmektedir. Buna göre güneş sisteminde en az yoğun gezegen Jupiter’dir. Gerçekten de bu gezegen aslında dev bir kızgın gaz küresinden başka birşey değildir. Gezegenlerin iki türlü hareketi vardır. Bu gök cisimleri hem kendi etrafında hem de elips biçimindeki bir yörüngede, Güneş’in etrafında dönerler. Bilindiği gibi gezegenler yıldızlar gibi ışık kaynağı değildir. Onlar ancak Güneş’ten aldıkları ışığı yansıtırlar.
Güneş sistemi adı verilen dokuz gezegen, Güneş’ten uzaklıkları sırasıyla şunlardır: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton. Bunlardan Güneş’e en yakın üç gezegen olan Merkür, Venüs ve Dünya’ya "İç Gezegenler"; Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton’a "Dış Gezegenler" adı verilir. Bir de Mars ve Jupiter arasında Asteroid adı verilen minik gezegenler bulunmaktadır. Öte yandan Merkür, Venüs ve Plüton hariç bütün gezegenlerin bir veya birkaç uydusu bulunmaktadır. Gezegenlerin meydana gelişleri hakkında eskiden beri birçok teori ileri sürülmüştür. 1944 yılına kadar gezegenlerin Güneş’ten koptuğu fikri hakimdi. Bu tarihten sonra özellikle Alman Astronomu Kepler, gezegenlerin meydana gelişleri hakkında yeni bir teori ortaya atmıştır. Buna göre sistemi meydana getiren nebula (gaz ve toz bulutları) çekim kuvvetlerinin tesiriyle parçalanması neticesinde yer yer yoğunlaşmalar meydana gelmiş ve gezegenlerin ilk şekli yoğunlaşan bu ilkel maddelerden meydana gelmiştir. Hatta bu teoriye göre Ay Dünya’dan kopmamış ayrı bir gaz kütlesinin yoğunlaşması neticesinde meydana gelmiştir. Zamanımızda gezegenler üzerinde yapılan araştırmalar oldukça ilerlemiştir. Başta Merih ve Venüs olmak üzere birçok gezegene gönderilen sondaj uyduları (Mariner ve Venera vb) bu gezegenler hakkında çok değerli bilgiler elde etmiştir. Hatta bu gezegenlerin renkli fotoğraflarını arzımıza göndermişlerdir. Yakın bir zamanda insanoğlu Venüs ve Mars’a ulaşmayı ve buralarda üsler kurmayı planlamaktadır.
Uluslararası Gökbilim Birliği'nin (IAU), 1919 yılından bu yana kabul ettiği Güneş Sistemi'nin 8 gezegeni, Güneş'e yakınlık sıralarına göre şunlardır:
- Merkür
- Venus
- Dünya
- Mars
- Jupiter
- Satürn
- Uranüs
- Neptün

Devamı.. »

dünya harikaları

1 yorum

Gosse Uçurumları

gosse_ucurumlariEtrafı sarp ve çıplak kayalıklarla çevrili bu gizemli krater bir kuyruklu yıldızın yerküreye düştüğü anda açtığı dev bir yara aslında.
Dinozorlar Avustralya'nın yeşil derinliklerinde yiyecek peşinde koşarken, yeryüzüne çarpan dev bir ateş topu, 1945 yılında Japonya'nın Hiroşima kentini yok eden nükleer bombadan yüz binlerce kere daha büyük bir güçle düştüğü yerde taş taş üstünde bırakmadı. Mantar biçimli devasa büyüklükte bir toz bulutu ve enkaz yavaş
Devamını Oku: Gosse Uçurumları
   

Erta Ale Yanardağı

Erta Ale VolkanıDanakil Çöküntüsünden bir volkan kuşağı yükselir; bir korku, sıkıntı ve ölüm manzarası. İngiliz kâşif Ludovico M. Nesbitt, 1934 yılında notlarına şu kaydı düşer: "Torunlarımız belki bir gün yıldızlara yolculuk yapmanın ne demek olduğunu keşfedecekler ve yükseklerden, yeryüzünün bilinmeyen yerlerine bin bir zorlukla ulaşmaya çalışmış olan bizlere bakıp gülümseyecekler.
Devamını Oku: Erta Ale Yanardağı
   

Ahaggar Dağları

ahaggar_daglari
 Sahra'da özellikle güneş tepedeyken, ufuk hiç görünmez; yalnızca sınırları çok yakında ya da uzakta olabilecek bulanık bir belirsizlik hâkimdir. In Salah vahasından, büyük çölün ortasına doğru güneye ilerledikçe, yoğunlaşan opaklığın her iki tarafı da kaplayan karartırım yavaş yavaş farkına varırsınız. Bu gidiş aşamalı olarak, yüksek ve sonsuz görünen bir uçuruma, yani Cezayir'deki Ahaggar masifinin en dıştaki burcuna varır.
Devamını Oku: Ahaggar Dağları
   

Assal Gölü

Assal Gölü
Dünyanın en tuzlu su kütlesi; belki de Afrika'yı ikiye ayırmak üzere çatlamakta olan topraklar üzerinde yer alır. Eski Romalıların, Afrika'nın doğa harikalarının sunduğu bolluktan öyle doygun hale geldiği bir dönem oldu ki, en son gezginlerin öykülerini kibarca, 'Afrika'nın dışında her zaman yeni bir şeyler vardır' diyerek karşılıyorlardı. Oysa gerçek şuydu ki onlar tüm kıtanın vaat ettiğinden yalnızca birkaç çekingen yudumdan fazlasını alamamıştı.
Devamını Oku: Assal Gölü
   

Kongo Nehri

kongo-nehri
Bir zamanlar Zaire olarak bilinen kudretli Kongo Nehri Afrika'nın kalbinden Atlantik'e uzanan bir yayçizer. Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Zambiya sınırı üzerinde tek tük ağaçların göründüğü otlaklardan Atlantik'e doğru çizdiği eğri boyunca, büyük Kongo Nehri'nden sayısız kol çıkar. Bütün bu kollarıyla birlikte nehir, yağmur ormanları ve yüksek otlaklardan oluşan kabaca Hindistan büyüklüğünde bir alanda biriken suyu boşaltır.
Devamını Oku: Kongo Nehri
   

Devamı.. »

Pamukkale

0 yorum
Pamukkale, güneybatı Türkiye'deki Denizli ilinde doğal bir mevkidir. Kent kaplıcaları ve akan sulardan kalan karbonat mineralleri teraslarını, travertenleri kapsamaktadır. Türkiye'nin Ege bölgesinde, ılıman bir iklimi olan Menderes Nehri vadisinde bulunur.
Eski Hierapolis kenti, toplam 2700 metre uzunluğunda, 600 metre genişliğinde ve 160 metre yüksekliğindeki beyaz "kalenin" üzerine inşa edilmişti. Pamukkale, Denizli'nin 20 km uzaktaki merkezindeki vadinin karşı tarafındaki tepelerden görülebilir. 5-10 km yakınında Laodikya antik kenti bulunur. 5 km ilerisinde ise uluslararası bir termal merkez olan Karahayıt köyü vardır. Pamukkale UNESCO tarafından belirlenen Dünya Miras Listesi`nde yer almaktadır.


Bu bölgede, 35 °C den 100 °C ye kadar olan sıcaklık aralıklarında 17 adet sıcak su kaynakları vardı Pamukkale terasları, kaplıca suyu tarafından çökeltilmiş bir tortullu kayaç olantravertenden oluşur.

Kardeş kentler


Devamı.. »

Tsunami nedir

0 yorum
Tsunami nedir? Nasıl Oluşur?

Holywood filmlerine sıkça konu olan, boyu yüzlerce metreyi bulabilen dev dalgalar yanitsunaminin şiddetine dayanmak imkansız.

Tsunami, Japonca'da "liman dalgası" anlamına geliyor. Sözcük, dünya dillerine 15 haziran 1896'dan sonra Meiji depremiyle girdi. 21 bin kişinin hayatını kaybettiği 8,5 büyüklüğündeki Meiji depreminden sonra tarihin gördüğü en büyük tsunamilerden biri meydana geldi. Dalgaların boyu 38,2 metreydi. Yani 12-13 katlı bir apartmanın yüksekliği kadar dev dalgalar oluştu. 

DENİZ DİBİNDEKİ DEPREM TSUNAMİYE YOL AÇIYOR 
Tsunami, okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, heyelan ve volkan patlaması bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi olaylar sonucu denize geçen büyük enerjiyle oluşuyor.
Tsunami ilk oluştuğunda tek bir dalga ancak kısa bir süre içinde üç ya da beş dalgaya dönüşüyor. Dalgaların birincisi ve sonuncusu çok zayıf, ancak diğer dalgalar etkilerini kıyılarda şiddetli biçimde hissettirecek enerjiyle ilerlerliyor. Bu nedenle depremlerden kısa bir süre sonra kıyılarda görülen yavaş ama anormal su düzeyi değişimi ilk dalganın geldiğinin habercisi oluyor. Değişim, arkadan gelecek olan çok kuvvetli dalgaların öncüsü olabiliyor. Bu dalgalar da deniz kıyısındaki topraklarda ölümcül ve yıkıcı etki yapıyor.

TARİHTEKİ ÖNEMLİ TSUNAMİLER
National Geographic Türkiye, Appenzeller, Northwestern Üniversitesi jeoloji profesörlerinden tsunami uzmanı Emile Okal'a danışarak geçmişte yeryüzüne önemli etkileri olmuş tsunamilere ilişkin aşağıda verilen listeyi derledi.
1) Minos, İÖ 1630
Yunan adası Santorini'de bir yanardağ patlamasının yol açtığı dalgalar Girit'i silip süpürdü ve belki de Minos uygarlığının çöküşünü hızlandırdı.
2) Cascadia, 1700
Amerika kıtasının Kuzeybatı Pasifik açıklarında gerçekleşen çok büyük bir deprem, dev dalgalara neden oldu. Japonya'da, bu olayın yol açtığı hasarı tanımlayan yaklaşık 300 yıllık kayıtlar bulundu.
3) Lizbon, 1755
Açık denizde oluşan deprem ve ardından gelen dalgalar büyük zarara yol açtı; Voltaire'in Candide yapıtında da bu olaydan söz ediliyor. Barbados'ta dahi hissedilen felaket, Atlas Okyanusu'nun bir ucundan diğerine hasar verdiği bilinen tek tsunami.
4) Sanriku, 1896
Tsunami tek bir uyarı bile vermeden Japonya'nın kuzeydoğusunu vurduğunda 20.000'den fazla kişi yaşamını yitirdi.
5) Aleut Adaları, 1946
Alaska açıklarındaki tsunami beş saat içinde Hawaii kıyılarına ulaştı. Bu olay, Büyük Okyanus tsunami uyarı sisteminin geliştirilmesini hızlandırdı.
6) Şili, 1960
9,5 büyüklüğündeki bir deprem (kayıtlara geçen en büyük örnek). Büyük Okyanus boyunca 2200 can alan dalgaları tetikledi. Bu felaket, halkın tsunamilere karşı eğitilmesinin gerekliliği konusunda yetkilileri alarma geçirdi: Buna karşın Hawaii'de uyarılar yapıldığında insanlar izlemek için rıhtıma toplandı. (Şili açıklarında deniz dibinde oluşan 9.5 büyüklüğündeki bu depremin ardından yine son yüzyılın en büyük, en güçlü dalgaları görüldü. 11 metre yüksekliğindeki tsunami, Şili'de bin, Hawaii'de 61 kişinin ölümüne yol açtı. Dalgalar, saatte 750 kilometre hızla Japonya kıyılarına ulaştı ve değdiği yeri yıktı. Tsunaminin katettiği mesafe yani Şili-Japonya arası yaklaşık 17 bin kilometre.
7) Papua Yeni Gine, 1998
Ölümcül dalgalarıyla kıyı şeridindeki çok dar bir alanı vuran bu tsunami, 2000'den fazla kişinin ölümüne yol açarak gözlemcileri şaşırttı. Uzmanlar daha sonraları bunun nedeninin deniz altında bir zemin kayması olduğunu öğrendi; o dönemde bunun tsunamiyi tetikleyen olaylardan biri olduğunu çok az kişi biliyordu. Şimdi ise bu tür kaymaların, birçok kıyıyı tehdit ettiği biliniyor.
GÜNEY ASYA DEPREMİ
Deprem Asya Haritasını Değiştirdi
Asya'da on binlerce kişinin ölümüne ve kaybolmasına yol açan deprem, Sumatra'daki adaları yerinden oynatarak Asya haritasında değişikliğe neden oldu.
26 Aralık 2004'te meydana gelen Güneydoğu Asya depreminin yerkabuğunun her bölgesini birden salladığı ortaya çıktı. Bilim insanları, 9,2 büyüklüğündeki son 40 yılın en güçlü depreminde ortaya çıkan enerjinin, 26 Aralıktan günler sonra dahi yerkabuğunu titretmeye yettiğini belirledi. Uzunluğu 1250 km olan bir çatlak boyunca oluşan deprem, 10 dakika sürmüştü. Bu şimdiye dek kaydedilen en uzun deprem süresi.

Depremin ardından elde edilen sismik veriler, deprem bilim alanında yeni açılımlara olanak verecek. Son 50 yılda bu kadar büyük bir deprem meydana gelmemişti ve önceki büyük depremlerde bilimsel cihazlar bugünkü kadar gelişmiş değildi. Güneydoğu Asya depreminden çıkan sonuçları değerlendiren bilim insanları, yerkabuğunun kırılmasıyla ilgili önemli bulgular çıkardı.

Deniz Suları 0,1 mm Yükseldi
Deprem, Indo-Avustralya plakasının Avrasya plakasının altına kaymasıyla oluştu. Kaymanın şiddetiyle Avrasya Plakası'nın ucu havaya kalktı. Bu hareket, okyanus zeminin oynamasına yol açtı ve tsunami ortaya çıktı. Tsunaminin Bengal Körfezi'nde yarattığı dalga, tüm Dünya denizlerinde su seviyesinin 0,1 milimetre yükselmesine neden oldu.

Tüm Dünya Titredi
Deprem sadece deniz sularını yükseltmekle kalmadı. Yale Üniversitesinden Jeffrey Park'ın ölçümlerine göre, Dünya'nın hemen her bölgesi yerkabuğunda 1 cm'ye kadar çıkan bir titreşim yaşadı. Depremin neden olduğu Dünya çapındaki titreme, 26 Aralık'tan haftalar sonrasında dahi devam etti. Benzer bir durum, 1960 yılında gerçekleşen Şili depreminde de gözlemlenmişti. 1960 Şili depremi 9,5, 1964 Alaska depremi ise 9,2 büyüklüğündeydi.
Depremin merkezinden 1500 kilometre uzaklıkta olmasına karşın, Sri Lanka'da yerkabuğu 10 cm titredi. Depremin oluşumunda, Hint okyasunu tabanının Asya kıtasına doğru daldığı gözleniyor. Bu nedenle açığa çıkan enerjinin büyük kısmı kuzeye doğru yayıldı, nitekim Rus sismologlar Avustralyalı meslektaşlarına göre daha yüksek enerji ve titreşim tespit etti. Depremde 300.000'den fazla insanın yaşamını yitirdiği veya kaybolduğu tahmin ediliyor.

Devamı.. »